Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yüksek yargıçlar tarafından ilk kez bu kadar ağır ve açıktan eleştirildi.
Geçen yıl paralel örgüt soruşturmasında tutuklanan 29 polis şefinin ihlal şikâyetlerini reddeden Anayasa Mahkemesi (AYM) kararına iki üyeden sert muhalefet geldi. AYM üyeleri Alpaslan Altan ve Erdal Tercan, dönemin Başbakan’ı Erdoğan’ın polislerin gözaltı ve tutuklanma süreçlerinde yaptığı ve Sulh Ceza Mahkemeleri’nin bu amaçla kurulduğu yönündeki açıklamaları dâhil yargıyı etkilemeye yönelik tüm beyanlarını masumiyet hakkının ihlal ettiğini savundu.
DOKUZ ŞİKÂYET SIFIR İHLAL
AYM, geçen yıl Temmuz ayında paralel örgüt gerekçesiyle tutuklanan ve aralarında emniyet müdürleri Yurt Atayün ile Ali Fuat Yılmazer’in de aralarında 29 polis şefinin hak ihlali şikâyetlerini Nisan ayında reddetmişti. AYM, toplam 79 sayfalık ret kararlarının gerekçelerini ise ancak dün açıkladı.
Buna göre AYM, polis şeflerinin dokuz başlık altında toplanan tüm şikâyetlerini reddetti. AYM’nin bir kısmını “başvuru yolları tüketilmemiş” gerekçesiyle ancak önemli bölümünü “açıkça dayanaktan yoksun” bularak reddettiği şikâyetler şunlar:
“Adil yargılanma hakkının ihlali; Yasal gözaltı üresinin aşılması; Kuvvetli suç şüphesi bulunmaması ve itirazlarının gerekçesiz olarak reddedilmesi; Tutuklama yasağı kapsamında olan suçtan tutuklama kararı verilmesi; Serbest bırakılma sonrası yeni delil olmadığı halde yakalama emri çıkarılması; Doğal hâkim ilkesine aykırı, tarafsız ve bağımsız olmayan mahkeme tarafından (SCH) tutuklanma; Soruşturma dosyasına erişim imkânı ve savunma için makul süre verilmemesi; Etkili başvuru haklarının ihlal edilmesi; ve Masumiyet karinesinin ihlal edilmesi.”
İKİ ÜYENİN İSYANI
Ancak tüm bu ret kararlarında oybirliğiyle sağlanamadığı, dört üyenin bazı yönleri ortak karşıoy kullandıkları ve polisler lehine ihlal kararı verilmesini istedikleri ortaya çıktı.
Bu üyelerden Alpaslan Altan ile Erdal Tercan’ın ise o süreçte dönemin Başbakan’ı olan Erdoğan’ın açıklamalarını, yargıya yönelik talimat anlamına gelen sözlerini, özellikle Sulh Ceza Hâkimlikleri’nin (SCH) bu özel amaçla kurulduğunu açıklamasını ciddi mesele yaptığı görüldü.
BAŞBAKAN BUNLARI YAPAMAZ
Polis şeflerinin maruz bırakıldığı uygulamalar nedeniyle AYM’nin kabul edilemezlik değil, birden çok nedenle ihlal kararı vermesi gerektiğini savunan Altan ve Ercan, paralel ile mücadelenin başlatıldığı o dönemin Başbakan’ı Erdoğan’ın yanı sıra, İçişleri Bakanı ve Başsavcıları tarafından yapılan açıklamaların neden yargıya müdahale ve masumiyet hakkının ihlali olduğunu uzun karşıoy yazılarında açıkladı.
Erdoğan’ı o dönemki beyanlarını ilk kez ciddi mesele yapan AYM üyesi Erdal Tercan’ın bu önemli karşıoy yazısı özetle şöyle:
“Başvurucular resmi belgede sahtecilik, devletin gizli kalmasını gereken bilgilerini siyasal ve askeri casusluk amacıyla temin etmek suçlarından tutuklanmışlardır.
Darbe teşebbüsü olarak nitelenen soruşturmalarda görev alanların mensubu oldukları ileri sürülen ‘paralel yapı’ ile ilgili adli işlemler yapılacağı Başbakan tarafından müteaddit defalar beyan edildiği basına yansıyan haberlerden anlaşılmaktadır. (biz yılmadan vazgeçmeden asla boyun eğmeden ve geri adım atmadan bu çetenin üzerine gideceği.. bir proje geliştiriyoruz, o bitince süreç hızlanacak… Bu Pensilvanyanın hakimleri savcıları…)
BAŞSAVCI DA İHLALCİ
Başsavcılığın basın açıklamasının da kamuoyunu bilgilendirmenin ötesinde masumiyet karinesini ihlal edecek şekilde, başvurucuları itham etme niyetinde olduğu görülmektedir.
MAĞDUR OLMAK BU HAKKI VERMEZ
Başbakanın yukarıdaki beyanları aynı bağlamda değerlendirildiğinde kendisinin ve aile fertlerinin dinlendiğinden şikayet etmesi nedeniyle iddia edilen dinleme fiillerinin mağduru olduğu kabul edilse bile, aynı zamanda yürütmenin başı olarak Başbakan sıfatını haiz, yani kamu otoritesi olduğunun da dikkate alınması gerekir.
BU SÖZLER YARGIYI ETKİLER
Başbakanın beyanları dinlemeleri yapanları suçlayıcı ifadeler içermektedir. Başbakanın bu beyanlarının başvurucuların iddia edilen suçları işledikleri hususunda kamuoyunun oluşması ve bu suçları yargılamakla görevli makamları etkileme olasılığı göz ardı edilemez.
MASUMİYET HAKINA ÖZEN GÖSTERMELİ
Etkili bir kamu otoritesi olarak Başbakanın suçluluğu henüz hükmen sabit olmayan kişilerin sahip olduğu masumiyet karinesini özen göstermesi gerekir.
Her ne kadar başsavcılığın basın açıklamasında ve gerekse Başbakanın beyanlarında itham edilen kişilerin kimlikleri konusunda bir ifade geçmemekte ise de başsavcılığın basın açıklamasından bir gün önce konuyla ilgili rapor hazırlanması için emniyet müdürlüğüne talimat vermiş olması da dikkate alındığında söz konusu iletişimin dinlenmesi işlemlerini yapan görevlilerin kastedildiği ve bunlar hakkında işlem yapılacağı anlaşılmaktadır. Nitekim başvurucuların bir kısmı bu iddialar nedeniyle daha sonra tutuklanmıştır.
Somut olayda başsavcılığın basın bildirisindeki ve Başbakanın yapmış olduğu konuşmalardaki ifadeleri incelendiğinde başvurucular hakkında henüz ceza soruşturmasının yürütüldüğü kesinleşmiş mahkûmiyet kararı olmadığı halde resmi makamlarca yapılan açıklama ve konuşmalarla suçlu gösterildikleri ve o yolla masumiyet karinesinin ihlal edildiği, bu duruma bağlı olarak başvurucuların söz konusu şikâyetlerinin kabul edilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan mahkemenin çoğunluk görüşüne katılmam mümkün olmamıştır.”
BU SÖZLERİN AMACI YARGIYI ETKİLEMEK
AYM’nin ret kararına muhalif kalan diğer üye Alpaslan Altan’ın, dönemin başbakanı Erdoğan’ın beyan ve tutumlarını eleştirdiği karşıoy yazısından bir bölüm de özetle şöyle:
“…Resmi makamlar açıklamalarında kişileri suçluymuş gibi göstermekten kaçınmalıdır.
Başbakanın (3 bine yakın kişiyi dinlemişler, 3 yıl dinlemişler Düşünün beni dinlemişler CHP’yi MHP’yi dinlemişler.. Zaten şimdi yargı süreci başlıyor. Sulh ceza mahkemeleri götürecek. Bugüne kadar toplanan tüm deliller paralel yapı olgusunu şayiadan vakıaya dönüştürdü” yönündeki bu beyanlarının başvurucuların iddia edilen suçları işledikleri hususunda kamuoyu oluşması ve bu suçları soruşturmak ve yargılamakla görevli makamlara etkileme olasılığı gözardı edilemez.
Zira Başbakan yürütmenin en etkili icra yetkisini sahip en etkili kamu otoritesi konumundadır. Somut olayda hakların soruşturma yürütülen başvurucuların haklarında kesinleşmiş mahkumiyet kararı olmadığı halde açıkça veya ima yoluyla suçlu gösterildiklerdi yönündeki iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu söylenemez… Bu nedenle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.”
BU GİDİŞ ÇOK TEHLİKELİ
Bu arada AYM üyesi Tercan, masumiyet dışında AYM’nin polis şefleri aleyhine diğer ret kararlarını da ağır eleştiriler yöneltti ve başvurucular lehine ihlal kararı verilmesini istedi. Bu dosyada AYM’de oluşan çoğunluk görüşünün tehlikeli sonuçlara yol açacağı uyarısı da yapan Tercan’ın bu görüşleri de özetle şöyle:
SULH CEZALAR TARAFSIZ DEĞİL
“Doğal hakim ilkesine aykırı şekilde kurulan yargı mercilerinin bağımsız ve tarafsız olamayacakları açıktır. Zira politik kurumların yargıya müdahale etmek ve onu yönlendirmek amacıyla doğal hakim ilkesine aykırı olarak kurdukları yargı mercilerinin, kendilerini kuran irade doğrultusunda karar alacakları, en azından yargılanan şahıslarda ve toplumda bu yönde güçlü bir görünüm bırakacağı kuvvetle muhtemeldir.
Dolayısıyla da bir suçun işlendiği tarihten sonra kurulan mahkemeler, yargılanan kişide kendisini cezalandırmak üzere kurulduğu ve dolayısıyla tarafsız olmadığı yönünde haklı bir şüphe oluşturabilir. Dosya erişimine kısıtlama, savunma için makul süre verilmemesi savunma hakkının- silahların eşitliği ilkesinin ihlalidir. Üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçtan tutuklamaya itirazın reddi hak ihlalidir.
Sorgu yapılamadan serbest bırakılan ve sonrasında yeni bir delil elde edilememesine rağmen hakkında yakalama kararı çıkarılan başvurucuların şikayetlerinin ‘açıkça dayanaktan yoksun’ denilerek reddeden çoğunluk görüşüne bu tür uygulamanın kanuna aykırı ve keyfi olması nedeniyle katılmıyorum.
8 GÜN KEYFİ GÖZALTI OLMAZ
Başvurucular kanuni gözaltı süreleri dolduktan sonra 26 Temmuz 2014 tarihide tutuklanma talebiyle sulh ceza hakimliğine sevk edilmiştir. Ancak sorgularına 11 saat sonra başlanmış bu sürede başvurucuların adliye nezarethanesinde tutulmalarının kanuni dayanağı yoktur. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakları da ihlal edilmiştir. Somut olayda başvurucular yasal gözaltı süreleri dolduktan sonra mahkemeye sevk edilmişlerdir. Bunda kuşku yoktur. 8 gün süreyle hakim kararı olmaksızın özgürlüklerin-den yoksun bırakılmışlardır… Mahkeme (AYM) çoğunluğunun görüşü kabul edilirse tehlikeli sonuçlar doğmasına neden olabilir.
Kaynak: Taraf / Adnan Keskin