Papa Francesco, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’i makamında ziyaret etti. İkili, kısa süreli görüşmelerinin ardından basın toplantısı yaptı. Papa Francesco, “Bizler en üst düzey dini otoriteler olarak insan onuruna ve halklarına karşı yapılan her türlü şiddeti kınamak zorundayız. İnsan hayatı, Yaradan Allah’ın armağanıdır. Kutsal bir niteliği vardır. Oysa, dini dayanak arayan şiddet daha büyük bir yargıyı hak etmektedir, mahkum edilmelidir.” diye konuştu.
Çeşitli ziyaretlerde bulunmak üzere bugün Türkiye’ye gelen Papa Francesco, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmesinin ardından Diyanet İşleri Başkanlığı’na geldi. Papa Francesco, Mehmet Görmez’le makamında bir süre görüştü. Görmez, Papa Francesco’yu kapıda karşıladı. İkili kısa süreli görüşmelerinin ardından basının karşısına çıktı.
Dünyanın bugün açlığın, sefaletin ve adaletsizliğin, katlanarak büyüyen hukuk ihlallerinin, insan haysiyetini ayaklar altına alan ve kadın-çocuk ticareti dahil kirli ticaretlerin, tahammül edilmez boyutlara ulaşan çatışma, terör, katliam, savaş ve insanlık suçlarının pençesinde olduğunu belirten Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “Bütün bunlar olup dururken, hangi insaf sahibi yürek, masum olduğunu iddia edebilir. Hangi dine mensup olursa olsun, kim bu vahim tabloda payı bulunmadığını iddia edebilir. Aslında modern zamanların esas felaketi, küreselleşmiş çıkarların, hakların maddeperest despotizmlere ve tiranlıklara mahkum etmesidir.” dedi.
Her bir insanlığa bahşedilmiş ilahi nimetler olan doğal kaynakların, ihtiras sahiplerinin elinde nice masum insanın hayatına mal olduğunu anlatan Görmez, “Günümüzde Afganistan, Arakan, Irak, Nijerya, Suriye, Orta Afrika, Burma ve Somali’de Müslüman toplumların tüm birikimleri hunharca yok ediliyor ve kaynaklarının sömürülmesi gözlerden gizleniyor. Özellikle Müslüman coğrafyalarda bir şiddet ve vahşet sarmalı insanlığı ayaklar altına almakta, bu coğrafyalarda Müslüman olsun ya da olmasın herkesin büyük acılar yaşamaktadır. Bir barış çağrısı olan İslam’ın mesajını tamamen aykırı bir yola saparak şiddet ve vahşet yayanlar, kendilerini nasıl adlandırırlarsa adlandırsınlar, Allah’a isyan halindedirler. İnsan insana muhtaçtır ve insan insana emanettir. İnsan insanın kurdu değil, yurdudur. Bu emanete sahip çıkmamak kabul edilemez bir aşırılık ve tuğyandır. Müslümanlar olarak böylesine bir aşırılığı ve kıyımı şiddetler reddediyoruz.” diye konuştu.
Son günlerde Filistin’de barış umutlarını söndüren gelişmelerin yaşandığını ifade eden Görmez, “Bütün Müslümanlarla birlikte bizler de, bu gelişmelerden derin bir ıstırap duyuyoruz. Özellikle ilahi dinlerin ortak mukaddesi olan Mescid-i Aksa’nın ismet-i harimine ve mazlum Filistin halkına yönelik tecavüz, insanlık adına derin bir hicap ve vicdan sahipleri için ağır bir teessür sebebidir.” şeklinde konuştu.
"KUDÜS BİR ÇATIŞMA ALANI DEĞİL BİRLİKTE YAŞAMA AHLAKININ MERKEZİ OLMALI"
Dini kurumların sorumluluklarının sadece ölenlerin cenaze törenlerini icra etmek olmaması gerektiğin anlatan Görmez, “Din insana hayat verir ve insanı ölüme terketmeyi değil huzurla yaşatmayı murad eder. Dini kurumlarda insanın hayatını tehdit eden ve huzur içinde yaşamasını ortadan kaldıran her konuda bir çaba ve gayret içinde olmalıdır. Bu anlamda tüm dini yapıların erdemliği esas alan bir çalışma içerisinde olması hayati derecede önem arzetmektedir. Bugün din mensuplarının diyalog adı altında birbirlerinin hakikat iddialarını teolojik boyutta tartışarak misyon icra etmek yerine, insanlık adına uyuşturucudan alkolizme kadına şiddetten sokak çocuklarına açlıktan sefalete nefretten çatışmaya çevre sorunlarından dünyanın ekolojik dengesinin bozulmasına her türlü dini fanatizminden inanç özgürlüğüne kadar pekçok meselede ortak çalışma yapmaları elzemdir. Bugün farklı din ve mezheplerinin birbirini ötekileştirme çabaları karşısında kadim geleneğe sahip olanların birlikte yaşama ahlakı ve hukuku konusunda bir arayış içinde olmaları gerekmekte. Belki de üç dinin mukaddes saydığı Kudüs bir çatışma alanı değil dün olduğu gibi bugünde birlikte yaşama ahlakının, birlikte yaşama hukukunun kriterlerinin oluşumlarına ilham veren mukaddes bir merkez olmalıdır.” dedi.
Dünyanın kurbanlar ve yıkımlar, milletler ve dinler arasında gerilim ve çatışma, açlık ve yoksulluk yaratan savaşlarla karşıya karşıya olduğunu belirten Papa Francesco ise “Milyonlarca insan bunlardan etkileniyor. Doğayı, havayı, suyu ve toprağı mahvediyorlar. Ortadoğu’daki durum özellikle Irak ve Suriye’de çok trajiktir. Çatışmalardan dolayı herkes acı çekmekte ve insani durum dehşet vermekte. Bebekler, acılar içende anneler, yaşlılar göçmek zorunda kalmakta. Sığınmacıları, her türlü şiddeti kastediyorum. Bunların yanı sıra aşırı ve köktendinci bir grup sebebiyle etnik ve dinsel kimliklerinden dolayı insanlık dışı şiddete bütünüyle maruz kalmış ve hala bu şiddetin içinde acı çeken toplulukların durumu da, özel bir kaygı kaynağıdır.” açıklamasında bulundu.
“MÜSLÜMAN VE HRİSTİYANLAR OLARAK PAHA BİÇİLMEZ RUHSAL HAZİNELERİN EMANETÇİSİYİZ”
“Bu topluluklar özellikle de Hristiyan ve Ezidi olmakla birlikte birtek bundan ibaret değildir. Evlerinden barklarından kovuldular, hayatlarını kurtarmak ve imanlarını inkar etmemek için her şeyi terk ettiler.” diyen Papa, “Şiddet kutsal binaları anıtları, dinsel simgeleri kültür mirasını yok etti. Bizler en üst düzey dini otoriteler olarak insan onuruna ve halklarına karşı yapılan her türlü şiddeti kınamak zorundayız. İnsan hayatı, yaradan Allah’ın armağanıdır. Kutsal bir niteliği vardır. Oysa dini dayanak arayan şiddet daha büyük bir yargıyı hak etmektedir, mahkum edilmelidir. Her şeye kadir olan sadece hayatın ve barışın tanrısıdır. Dünya ona tapınan herkesten aralarında etnik, dini, kültürel yada ideolojik farklılıklar olsa da kardeş olarak yaşamaları beklemektedir. Uygun çözümler bulmak üzere ortak çalışmalar izlenmeli. Bunun herkesin işbirliğini gerektirdiği kaçınılmazdır. Hükümet kanadı, politik ve dini önderler sivil toplum temsilcileri ve iyi niyetli bütün bay ve bayanlar özellikle dini cemaat sorumluları kendi ilgili geleneklerinde var olan değerlerler eşsiz bir katkıda bulunabilirler. Bizler, Müslüman ve Hristiyanlar olarak paha biçilmez ruhsal hazinelerin ruhani hazinelerin emanetçisiyiz. Kendi geleneklerimize göre yaşasak da bunlar arasında ortak öğelerimizi biliyoruz. Merhametli tanrıya ibadet, atamız İbrahim’e uymak, dua etmek, sadaka vermek, oruç tutmak içtenlikle yaşanan bu öğeler hayatı değiştirebilir ve insanlar arasındaki kardeşlik ve onur için bir temel oluşturabilir. Bu ruhani ortaklığı tanımak ve geliştirmek dinler arası diyalog aracılığıyla aynı zamanda bize toplum hayatında ahlaki değerleri barışı ve özgürlüğü savunmaya ve teşvik etmeye yardım eder.” ifadelerini kullandı.
İnsan varlığının kutsallığının her iki tarafçada tanınması en çok acı çekenler nezdinde ortak bir merhamet ve dayanışma ve somut bir yardımlaşma gerektiğini anlatan Papa, “Bu bağlamda çatışmaların etkisindeki ülkelerinden kaçan yüzbinlerce insanlara yönelik yaptıklarından dolayı Müslüman ve Hristiyan bütün Türk halkına duyduğum takdiri ifade etmek isterim. 2 milyon kişi bu başkalarını hizmet için birlikte nasıl çalışılacağına somut bir örnektir. Cesaret ve destek için büyük bir örnektir.” şeklinde konuştu.