AKP ile ortak hükümet isteyenlere Kılıçdaroğlu sert çıktı;
“Berkin’in annesine ne deriz?..”
En yaşlı üye sıfatıyla Meclis’e geçici süre başkanlık edecek CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal’ın ortaklaşa organize ettiği görüşme, Recep Erdoğan’a 7 Haziran’da hapsedildiği saraydan kafasını dışarı çıkarma fırsatı sundu. Bu görüşmenin derin analizleri yapmakla bitmez. Önceki gün gece, bıraktığımız yerden, CHP’de meydana gelen derin sarsıntıdan devam edelim.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu görüşmeden memnun olmadığını -öncesi ve sonrasıyla- rahatlıkla söyleyebilirim. Şöyle;
Öncesi; Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal’a Recep Erdoğan ile görüşme iznini kerhen verdi. Çünkü, her şey organize edilmişti. Baykal “gideyim mi” demedi, “En yaşlı üye sıfatımla TBMM Başkanı olarak gideceğim, görüşeceğim” dedi. Zaten kararı verilmiş bir görüşme için, nezaketi ile tanınan Kılıçdaroğlu’nun aksi bir tutum sergileyemezdi. Fakat CHP lideri Baykal’a sert tonda 2 uyarı yaptı;
1: “Görüşme sarayda olmayacak.”
2: “Hükümet işlerini görüşemezsin. Ben partinin başındayım. Hükümet işlerini ben görüşürüm.”
Sonrası; Kılıçdaroğlu’nun yakın çevresine, “Baykal, Erdoğan’dan bir koalisyon formülü ile döndü mü” diye sordum. Israrla “hayır” yanıtı aldım. Ancak; görüşmeyle Erdoğan’ın Baykal’ı bir misyon haline getirmesi önemli. Siyasi kulislere yayılan şu bilgiyi de not edelim;
“Birincisi, 17/25 Aralık dosyasının kapağının hiçbir surette açılmaması. İkincisi ise IŞİD’e yardım götürdüğü ortaya çıkan MİT TIR’larının gündemden düşürülmesi... Bu iki şart Erdoğan’ın olmazsa olmazları... Baykal’ın önüne koalisyon için koyduğu yegane şart bu. Baykal ise bunları Kılıçdaroğlu’na iletti. Kılıçdaroğlu ise, ’kurulacak koalisyonun uzlaşı şartları içinde bir çok şey olabilir ancak yolsuzluk dosyalarının üzerini kapatılmasını kimse bizden beklemesin, o süreç kaldığı yerden rutin olarak işler’dedi.”
Buradan hareketle, “Kemal Kılıçdaroğlu, AKP koalisyonuna sıcak bakıyor mu. Kafasındaki formül ne” sorularına gidelim. CHP liderinin en yakın kurmaylarıyla yaptığım görüşmelerden aldığım bilgileri özetle sunayım;
CHP liderinin en yakın önceliği, CHP-MHP koalisyonu veya dışarıdan destekli CHP azınlık Hükümeti. Kılıçdaroğlu yakın çevresine, “bağımsız, temiz toplum mücadelemizi ileri götürmemiz lazım” diyor. CHP ve MHP’nin bu konudaki söylem birliğine ve çok örtüşen yönlerine dikkat çekiyor. Kemal Kılıçdaroğlu, parti içinde yaptığı istişare toplantılarında, “AKP ile Hükümet” için bastıranlara da şu karşılığı veriyor;
“AKP ile koalisyon yaparsak biteriz. Bırakın yolsuzlukları bir tarafa, Gezi’de öldürülen çocukların annelerine, Berkin Elvan’ın annesine ne deriz. AKP ile koalisyon olursak 4 Bakanı nasıl Yüce Divan’a göndereceğiz.”
Tekrar Deniz Baykal’ın çıkışına dönelim. Dün itibarıyla toz duman olan Başkent kulislerinde, Recep Erdoğan’ın Baykal’a AKP’nin de içinde olacağı ve her partinin üyelerinin de temsil edileceği bir hükümet kurma görevi vereceği senaryoları yoğunlaştı. Baykal’a, “Erdoğan ile yeni bir görüşme var mı, görüşmeye devam edecek misiniz” diye sorduk. Yanıtı şöyle oldu;
“Planlanmış bir şey yok henüz, olacağına dair bir olay yok ama herkes, her zaman, her şekilde görüşebilir tabii de böyle bir programım yok.”
AKP’nin “TORTU”su...
Gelelim Ahmet Davutoğlu cephesine; kendisi kararsız-telaşlı-endişeli-aceleci... Bir tarafta kendi ve yakın çevresi için ülkeyi ateşe atabilecek bir Erdoğan, diğer tarafta ise partiyle ilişikleri kesilmek üzere olan ve patlayacak konumda bulunan üçüncü dönemlikler. Sakal-bıyık meselesi. Davutoğlu ile ilgili taze bir kulis bilgisini de burada aktarmakta yarar var. Davutoğlu, partinin ağır toplarıyla ve yeni yetme danışmanlarla bir toplantı gerçekleştirdi. Davutoğlu partide bir “TORTU” oluştuğu için bu sonucu aldıklarını belirtti. TORTU’dan neyi mi kastediyor? Siz şu cümlelerden neyi kastettiğini hemen anlarsınız;
“Siyaset Türkiye’nin realiteleriyle yapılmalı. Özgüvenimizi zedeleyen hareketlerden kaçınmalıydık. Teşkilatlar mı (Süleyman Soylu’ya işaret ediyor-AHT-), ekonomi mi (Sıcak para döngüsünü Erdoğan’a kaptıran Babacan’ı kastediyor-AHT-), Kürt seçmeni mi küstürdük (Yalçın Akdoğan’ın Kürtleri inciten laflarını kastediyor -AHT-) yanlış atılan adımlar mı (Erdoğan’ı doğrudan kastediyor, Gezi’den bu yana yanlış adımların atıldığını söylemeye çalışıyor-AHT-) partide bir TORTU oluşturdu hep beraber bakacağız. Nerede yanlışlık yaptık.”
Evet, parantez içlerinde meseleyi izah etmeye çalıştım. Davutoğlu, TORTU olarak 4 kişiye fatura kesiyor üstü örtülü; Süleyman Soylu, Ali Babacan, Yalçın Akdoğan ve Tayyip Erdoğan... Ve devam ediyor konuşmasına, herkesin ağzını sıkı tutmasını istiyor. “Pazarlık yapma gücümüzü azaltacak beyanlarda bulunmayalım...” Özeleştiri(!) yapmayı da eksik etmiyor;
“Bizim gri alandan oy almamız Gezi olaylarından sonra çok zorlaşmıştır... Halkı kutuplaştırmamız muhalefeti kuvvetlendirdi bizi zayıflattı... Herkes özeleştiri yapsın.”
Tekrar dönelim Erdoğan cephesine... Erdoğan’ın kitabında geri vites yok. Bu sebeple 45 günlük Hükümet kurulma süresini bonkörce kullanacak ve sonunda “bak gördünüz, bu sonuçlarla tek başına hükümet kurulamıyor, koalisyon da mümkün olmadı” diyecek ve ülkeyi Kasım 2015’te yeni bir seçime götürecek. Peki, bir erken seçim Erdoğan’ın istediği şekilde AKP’ye tek başına iktidar olma imkânı verecek mi? Bu soruya mevcut şartlarda hemen “hayır, vermez” diyebiliriz. O da bunun farkında. Kendileri açısından çıkmaza dönüşen bu tabloyu değiştirmek için bazı taktik hamlelere girişecek. “Ya hep, ya hiç” şeklinde, fıtratına uygun bir strateji izleyecek Erdoğan, ‘Başkası ile olmaz’a ülkeyi getirmek için her türlü seçeneği kullanacak.
Özetle; Ankara’da her cephede iç dengelerle dış dengelerin kıyasıya çarpıştığı günleri yaşıyoruz.