CHP, 1 Kasım seçimlerinde vatandaşı ikna etmek için kritik 10 başlık hazırladı.
KARŞI GAZETE | ÖZEL
CHP'DEN ERDOĞAN'A MESAJ: ”YAVAŞ YAVAŞ KENDİNİ ALIŞTIR"
CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nun talimatı ile seçim çalışmalarında karşılaşılması olası sorular belirlendi ve o sorulara yanıtlar standart hale getirildi. En temel seçim stratejisi olarak "hiçbir partiyi kötülemeden, CHP'yi anlatmak" savını belirleyen parti tüm adaylarına 10 maddelik bir liste göndererek, seçim çalışmalarında bu çerçevenin izlenmesini istedi.
"Davutoğlu, Saray’ın vesayetinden kurtulamamış, kendisi olup karar verememiştir, koalisyon bu nedenle kurulamamıştır." denilen çerçeve metinde "imam hatiplerle değil, eğitim sistemi ile sorunumuz var." denildi. "Cumhurbaşkanı Erdoğan, tek başına iktidar olmamayı içine sindiremediği için erken seçim yapılıyor" tespitine yer verilen metinde, Erdoğan'a "Yavaş yavaş kendini alıştır; millet nasıl getirdi ise seni aynı şekilde yollayacaktır!" diye seslenildi...
CHP SEÇMENE BU SORULARIN YANITINI VERECEK: NİÇİN KOALİSYON KURULAMADI?
-7 Haziran Seçimlerinde ne oldu?
-7 Haziran Seçimlerinden sonra CHP ne yaptı?
-CHP’nin birinci önceliği AKP ile bir koalisyon kurmak mıydı?
-CHP Koalisyon görüşmelerinde neyi esas aldı, ne yaptı?
-Niçin koalisyon kurulamadı?
-Niçin tekrar seçime gidiyoruz?
-Recep Tayyip Erdoğan niçin bir koalisyon istemiyor?
-CHP Erdoğan’a ve “bu adam seçim kaybetse bile gitmez” diye düşünenlere ne diyor?
-Koalisyon hükümeti kurulsaydı ne olurdu?
-Şimdi ne yapacağız?
İŞTE CHP ADAYLARININ SEÇMENDEN GELEN BU SORULARA VERECEĞİ YANITLAR
SORU 1:
7 Haziran Seçimlerinde ne oldu?
7 Haziran genel seçimleri bugüne kadar hiç görülmemiş bir ortamda cereyan etmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan; 1983 seçimlerinde darbeci Kenan Evren’in yaptıklarını da aşarak, parti lideri gibi alanlara inmiş ve bir partiye açıkça oy istemiştir. Erdoğan, bu kadarla da kalmamış; devlet imkânlarını alabildiğine kullanmıştır. Anayasanın öngördüğü “tarafsız cumhurbaşkanı” ilkesinin açıkça çiğneme anlamına gelen bu durum Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) raporuna da yansımıştır.
Cumhurbaşkanının bu tutumu, 7 Haziran seçimlerini, siyasi partilerin program ve vaatlerinin tartışıldığı bir seçim olmaktan çıkarmış, Erdoğan’ın otoriterleşme eğilimi ve tek adam yönetiminin oylandığı bir seçime dönüştürmüştür.
Seçmen, yüksek bir katılımla sandığa gitmiş ve sözünü söylemiştir.
Bize göre 7 Haziran seçimlerinde seçmen şunları söylemiştir:
1. Seçmen, başkanlık sistemini reddetmiş, tek adam yönetimi ve otoriterleşmeye gidişe son vermiştir.
2. AKP’nin 13 yıllık tek başına iktidar dönemi bitmiştir.
3. Seçmen, siyasi partilere ‘uzlaşarak/birlikte ülkenin kangrenleşen sorunlarını çözün, kutuplaşmaları bitirin’ mesajını vermiştir.
SORU 2:
7 Haziran Seçimlerinden sonra CHP ne yaptı?
CHP, seçimlerden sonra, sırasıyla MYK; PM, Meclis Grubu, Belediye Başkanları ve İl Başkanlarını toplayarak seçim değerlendirmesi yapmış ve izleyeceği yolu belirlemiştir.
Seçimlerde hiçbir parti tek başına hükümet kuracak sayıya ulaşamamıştı. Bu durumda bir koalisyon hükümeti kurulacak ya da ülke yeniden seçime gidecekti.
İçinde geçmekte olduğumuz kritik süreç (toplumsal barışın tehdit altında olması, ekonomik kriz riski ve kapımıza dayanan savaş) Türkiye’nin bir an önce güçlü bir hükümete kavuşmasını gerektiriyordu.
Eski siyasi gelenekte işe hangi partinin hangi parti ile koalisyon yapacağı konuşularak başlanırdı. Parti çıkarlarını değil ülkenin geleceğini esas alan CHP, bu tartışmayı bir tarafa bırakıp yeni bir siyasi anlayışı hayata geçirdi. Kimin kiminle koalisyon yapacağını değil hangi ilkeler etrafında koalisyon yapılacağını öne aldı.
Son yıllarda derinleşen özgürlükler ve hukuk devleti alanındaki tahribatı giderecek, demokrasiyi geliştirecek, kurumları ve kuralları onaracak, toplumsal kutuplaşmayı azaltıp iç barışı tesis edecek bir hükümet uzlaşma ile kurulmalıydı; CHP, 7 Haziran seçimlerinde seçmenin siyasi partilere böyle bir görev yüklediğine inanmaktaydı.
Vatandaşlarımızın yüklediği bu tarihi sorumluluğun bilinci ile hareket ettik. Seçim öncesi verdiğimiz sözlerin gereği olarak;
- Kimliği, inancı, siyasal görüşü, yaşam tarzı ne olursa olsun hiç kimsenin kendisini dışlanmış hissetmeyeceği bir birinci sınıf demokrasi ile özgürlükler ve adalet düzenini tesis edecek,
- Yoksulluğun tarihe gömüleceği, üreten ve hakça bölüşen Yaşanacak Türkiye’yi oluşturacak yeni bir hükümet kurmanın imkânlarını aramalıydık.
CHP bu çerçeveden, temel sorunları çözüp ülkeyi düzlüğe çıkaracak güçlü bir koalisyon hükümeti kurulması için 14 ilkeyi kamuoyuna deklare etti.
o Eylül darbe anayasası yerine özgürlükçü bir anayasa yapılması,
o Türkiye’nin 12 Eylül darbe hukukundan bütünüyle arındırılması,
o Hukuk devletinin tüm kurum ve gerekleriyle birlikte tesis edilmesi,
o Siyasi ahlak yasasının çıkarılması, siyasetin kirlilikten arındırılması,
o Refahın tabana yayılması ve sosyal devletin inşası,
o Barışçıl rasyonel bir dış politika,
o Vergi denetiminin siyasal araç olmaktan çıkartılması: Gelir İdaresi Başkanlığının özerk hale getirilmesi,
§ Kamu maliyesinin şeffaf hale getirilmesi: TBMM Kesin Hesap Komisyonunun kurulması,
§ Yolsuzlukla etkin mücadele,
§ Gençleri potansiyel suçlu gören anlayış ve uygulamalara son verilmesi,
§ Özgürlük alanlarının genişletilmesi; Kürt sorununun çözülmesi,
§ Medyanın özgürleştirilmesi,
§ Cumhurbaşkanının anayasal sınırlarına çekilmesi,
§ Örtülü ödeneğin sadece başbakan tarafından kullanılması.
SORU 3:
CHP’nin birinci önceliği AKP ile bir koalisyon kurmak mıydı?
CHP önce, seçime muhalefet partisi olarak giren ve TBMM’de toplam 292 milletvekili bulunan üç partinin(CHP, MHP ve HDP) bu ilkeler çerçevesinde koalisyon kurmaları gerektiğini söyledi.
Ancak, MHP’nin malum tutumu nedeniyle böyle bir koalisyon hükümetinin kurulamayacağı anlaşıldı.
CHP 292 milletvekili bulunan muhalefet blokunun iktidar çıkarması için her fedakârlığı yaptı. Ülkeyi hükümetsiz bırakmamak için MHP’ye samimiyetle Başbakanlığı dahi önerdik.
MHP, 24. Dönemde birçok kritik konuda yaptığı gibi Meclis Başkanlığı seçiminde ve artan terör olaylarına ilişkin CHP tarafından verilen Meclis Araştırması oylamasında da AKP’nin/Erdoğan’ın can simidi olmuştur.
Her şey milletin gözü önünde olmaktadır; hiç kuşku yok ki, MHP’nin bu tutumu seçmen tarafından değerlendirilecektir.
SORU 4:
CHP Koalisyon görüşmelerinde neyi esas aldı, ne yaptı?
Biz koalisyon için en baştan beri; partileri ve kişileri değil, ilkelerimizi ve halka verdiğimiz sözleri temel ölçüt olarak esas aldık. Halka verdiğimiz sözleri yerine getirmenin yollarını aradık, aramaya da devam edeceğiz.
AKP ile yaptığımız koalisyon görüşmelerine masaya ön yargısız oturduk; her şeyin şeffaf bir şekilde milletin gözünün önünde olmasına azami bir şekilde dikkat ettik. Hiçbir şekilde rövanşizm ve intikam peşinde olmayacağımızı, ülkenin ağır sorunları karşısında fedakârlık yapmaya hazır olduğumuzu, böyle davranmanın partimizin duruşundan taviz vermek anlamına gelmediğini samimi bir şekilde açıkladık.
İçeride ne konuştuysak dışarıda da aynı şeyleri söyledik. Yaptığımız açıklamalarda daha önce ilan ettiğimiz 14 ilke çerçevesinde “anayasa, ekonomi, eğitim, Kürt sorunu ve dış politika”yı kapsayan 5 temel alanda sorunları çözecek güçlü, yüksek profilli, geniş tabanlı ve uzun süreli (4 yıllık) bir hükümet kurmak için gayret ettiğimizi söyledik. Muhataplarımıza bütün samimiyetimiz ve açıklıkla düşüncelerimizi aktardık.
CHP, bu süreçte bir bütün olarak çok iyi bir sınav vermiştir. Tüm arkadaşlarımız, yetkili kurullarına ve Genel Başkanlarına güvenmişler, hiçbir şekilde süreci olumsuz etkileyecek bir açıklama yapmamışlardır, sorumlulukla hareket etmişlerdir.
Oysa iki partinin heyetleri arasında görüşmeler devam ederken AKP cephesinden çok sayıda güven sarsıcı açıklama gelmiştir.
Özellikle Erdoğan’a yakın olarak tanınan bazı isimler, hemen seçim sonrasından başlayarak sürekli olarak erken seçimi işaret etmişlerdir. Aynı şekilde Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen medya kuruluşları da, sürekli olarak CHP aleyhine yayınlar yaparak ve AKP tabanının CHP ile koalisyon istemediğini yazarak süreci açık bir şekilde baltalamaya çalışmışlardır.
Bir taraftan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koalisyon aleyhine yaptığı konuşmalar, diğer taraftan Erdoğan’a yakın bir kısmı yönetici olan AKP’li zevatın açıklamaları ve Erdoğan medyasının yayınları, Davutoğlu’nu yalnız bırakmış, vesayet altında bir lider intibaının artmasına neden olmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise başından itibaren hükümetin kurulmaması için elinden geleni ardına koymamıştır.
SORU 5:
Niçin koalisyon kurulamadı?
AKP, 35 saat süren ön görüşmelerden sonra, 10 Ağustos 2015 tarihinde CHP’ye bir koalisyon hükümeti değil, bir seçim hükümeti kurmayı teklif etmiştir.
Hal böyle olmasına rağmen AKP Genel Başkanı Sayın Ahmet Davutoğlu yaptığı basın toplantısında CHP ile başta dış politika ve eğitim olmak üzere derin görüş ayrılıkları bulunduğundan dolayı koalisyon imkânı olmadığını, aslında hükümetin mahiyeti açısından da anlaşma sağlamadığını söylemiştir.
Hakikat böyle değil; elbette AKP ile birçok konuda görüş ayrılıklarımız var. Biz de onlar da bunu baştan beri biliyorduk.
Görüşmelerde ortak noktalar arandı; Türkiye’nin kangrenleşmiş ve yeteri sayısı olsa bile tek parti tarafından çözülemeyen önemli sorunlar masaya yatırıldı. Ve birçok ortak nokta da bulundu. Davutoğlu’nun bu sözleri bahaneden ibarettir.
Aslında Davutoğlu, Saray’ın vesayetinden kurtulamamış, kendisi olup karar verememiştir.
CHP, baştan beri, kurulacak hükümetin mevcut AKP hükümetinin devamı olmayacağını, bunun yeni bir hükümet olacağını sürekli olarak vurgulamıştır. Bu vurguyu yaparken, bir devri sabık yaratıp AKP dönemini mahkûm edeceğine dair bir söz de söylememiştir.
CHP, sebebi ve sorumluları bir yana, “ülkenin beş alanda çok önemli sorunları var; bu sorunları daha önce açıkladığımız 14 ilke çerçevesinde reformlar yaparak çözmeyi amaçlayacak geniş tabanlı ve uzun süreli bir hükümet kurulması gerekir” demiştir. Bu cümle yeteri kadar açıktır; restorasyon-reform gibi dil oyunlarına girilmesinin hiçbir anlamı yoktur.
Davutoğlu, reform hükümeti istediğinin söylemiş ama üç ayda bu reformların nasıl yapılacağını açıklayamamıştır. Hükümetin kurulması ve komisyonların oluşturulması en az bir-bir buçuk ay zaman alacağı oradayken kalan bir buçuk aylık sürede hangi reform nasıl yapılabilirdi
İkinci konu AKP ile CHP arasında başta eğitim ve dış politika olmak üzere derin görüş ayrılıklarının bulunması ve bu nedenle koalisyonun kurulamadığı iddiasıdır. Elbette AKP ile CHP arasında birçok alanda görüş ayrılığı var. Her iki taraf bunları bilerek masaya oturmuştur. Nitekim yapılan ön görüşmelerde; iki partinin birlikte yapabileceği konular, küçük fikir ayrılıklarına rağmen üzerinde çalışarak anlaşılabilecek konular ve asla anlaşmaları mümkün olmayan başlıklar çıkmıştır. Eğer koalisyon kurulsaydı; elbette ilk iki başlıkta toplanan alanları içeren bir protokol yapılacak, anlaşmanın mümkün olmadığı alanlar da partilerin tek başlarına iktidar oldukları zamanlara bırakılacaktı.
Yani Davutoğlu’nun “derin fikir ayrılıkları” ifadesi de bir bahanedir. Esasen bu alanlarda da koalisyon müzakereleri yapılmamıştır. Buna rağmen Davutoğlu, bu iki konuyu özellikle dile getirmiştir ki yarın seçimde tabanına “CHP imam hatipleri kapatacaktı, Suriye’de Esat yönetimini, Mısır’da Sisi yönetimini tanıyacaktı, onun için ortak olamazdık” diyebilsin.
İMAM HATİPLER
Ön görüşmelerde konuşulan her şeyin tutanağı mevcuttur. Eğitim başlığı elbette tartışılmış ve orada CHP, İmam Hatiplerle bir sorunumuzun olmadığını, bizim eğitim sistemi ile sorunumuzun olduğunu açıkça ifade etmiştir.
CHP özgürlükçüdür, sosyal demokrat bir partidir; hiç kimsenin kimliği, inancı ve yaşam tarzı ile uğraşmaz. Aksine herkesin dinini öğrenebilmesi, eğitimini alabilmesi için gerekeni yapar. Bu ülkenin bütün çocukları bizimdir; isteyen aile çocuğunu istediği okula gönderir. Devletin görevi; bu çocukların iyi bir eğitim almalarını sağlamak, onları dünya ile yarışabilecek donanımlara kavuşturmaktır.
Sonra; artık yetmedi mi, hala bunlarla mı uğraşacağız, hala inançları, imam hatipleri, başörtüsünü siyasetin malzemesi yapmaya devam mı edeceksiniz? Türkiye bunları çoktan geçmedi mi?
CHP tereddüt etmeden şunları söylüyor: İnançlara baskı yapılmasını da, inançların siyaset malzemesi yapılmasını da reddediyoruz. CHP, tüm inançların, kimliklerin ve yaşam tarzlarının garantisidir.
DIŞ POLİTİKA
Dış politika konusunda ise AKP ile derin görüş ayrılığımızın olduğu zaten biliniyor. Her şey bir yana komşularımızdaki savaş içimize taşınmış, Türkiye ciddi bir şekilde güvenlik riski altına sokulmuştur. Elbette koalisyon müzakerelerine geçilseydi; Türkiye’nin dış politikasının gözden geçirilmesini, barış, iyi ilişkiler, ülkenin çıkarları üzerine kurulacak rasyonel bir dış politikanın geliştirilmesini isteyecektir.
Hiç kimsenin şüphesi olmasın; CHP despotluğa, baskıcılığa, darbelere karşıdır. Hiçbir despotla, hiçbir darbeci ile CHP’nin işi olmaz. Hiç kuşku yok ki dünyanın her yerinde demokrasiyi, özgürlükleri, insan haklarını destekleriz. Bu konuda meşru zeminlerde gerekenleri yaparız ama hiçbir ülkenin içini karıştırmayız, kimden gelirse gelsin hiçbir yerde şiddet yöntemlerini desteklemeyiz.
CHP, demokrasinin, özgürlüklerin herkesin hakkı olduğuna inanıyor. Bölgemizde barışın kalıcı olarak tesis edilmesinden yanayız. Bunun için ne bölgemizden çıkarı olan ve çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen yabancı güçlere eklemlenmek zorundayız, ne bölgeye çöken diktatörlere can vermeye, ne de pandoranın kutusu açıldıktan sonra ortaya saçılan şiddeti tek araç olarak gören gruplarla iş tutmak zorundayız. Komşularımızı içişlerine karışmadan barışı ve demokrasiyi destekleyecek bağımsız politikalar mümkünüdür.
SORU 6:
Niçin tekrar seçime gidiyoruz?
Şimdi herkes, tüm seçmen, vatandaşlarımız soruyor: Daha iki ay önce seçim yaptık, tekrar niçin seçime gidiyoruz?
Bu sorunun cevabı “koalisyon kurulamadı, partiler anlaşamadılar” değildir. Elbette MHP’nin her şeye “olmaz” demesi önemli. Hiç kuşku yok bunu seçmen değerlendirecektir; “Hiçbir çözümde olmayacaksan niçin seçime giriyorsun, niçin karşımıza geldin?” diyecektir.
Seçime gitmemizin esas sebebi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Haziran seçimlerinin sonucunu kabul etmemesi, içine sindirememesidir. Bu zat, seçmene çok öfkeli, çok kızıyor, “Nasıl olur da benim dediğimi yapmazlar?” diye için içini yiyor.
SORU 7:
Recep Tayyip Erdoğan niçin bir koalisyon istemiyor?
Yanıt:
· Erdoğan koalisyon istemiyor çünkü Meclis'in çalışmasını istemiyor,
Erdoğan koalisyon istemiyor çünkü 17-25 Aralık dosyalarının açılmasını istemiyor.
Erdoğan koalisyon istemiyor çünkü kendi konumunu tartışmaya açmak istemiyor.
Erdoğan koalisyon istemiyor çünkü ülkenin hem cumhurbaşkanı hem başbakanı hem de muhalefet partisi lideri olmak istiyor. Hem mağdur hem de mağrur olmak istiyor.
Soru 8:
CHP Erdoğan’a ve “bu adam seçim kaybetse bile gitmez” diye düşünenlere ne diyor?
“O kadar yağma yok. Bu ülkenin en büyük kazanımı, iktidarların seçimle gelmesi ve seçimle gitmesidir. Komşularımızdan farkımız işte budur. Oralarda iktidarlar sandıkla değişemediği için iç savaşlar yaşanıyor. Türkiye’de böyle bir şey olmasına izin vermeyiz. Evet, geçmişte bu ülkede askeri darbeler oldu, iktidarlar silah zoruyla indirildi. Ama çok şükür o günler geride kaldı. Kimse heves etmesin; askeri darbeler geride kaldığı gibi sivil darbeler de olmaz bu ülkede. Buna izin vermeyiz. İktidarlar sandıkla gelecek, sandıkla gidecektir.
Sayın Cumhurbaşkanı; aklına şunu iyice koy: Sen millet oy verdiği için oradasın. Elbette meşru Cumhurbaşkanısın ama sadece Cumhurbaşkanısın. Milletin oy vermesi sana anayasayı, yasaları çiğneme yetkisi vermez. Sen çiğniyorsun… Sayın Cumhurbaşkanı; hakem millettir… Dürüstçe milletin karşısına çıkacağız; aklının ucundan hileler geçirme, millet iradesinin sandığa yansımasını bozacak bir şey yapmaya kalkma. Yavaş yavaş kendini alıştır; millet nasıl getirdi ise seni aynı şekilde yollayacaktır. Bu millet askeri darbelerden çok çekti, şimdi sivil darbelere pirim vermeyecektir, bunu kafana koy!”
SORU 9:
Koalisyon hükümeti kurulsaydı ne olurdu?
Eğer koalisyon hükümeti kurulsaydı;
- Ülkede tam demokrasinin kurulması için yeni bir anayasa yapacaktık,
- Hukuk devletini ayağa kaldıracak, herkesin bağımsız mahkemelerde hakkını arayabilmesini sağlayacaktık.
- Siyasi ahlak yasası çıkaracak, siyaset kirlilikten kurtaracaktık.
- Kutuplaşmaları ve düşmanlıkları azaltacak toplumsal barışı yeniden tesis edecektik.
- Kürt sorununu TBMM zemininde barışçıl yollarla çözecek, terörü hak arama aracı olmaktan çıkaracak, şehit cenazelerinin gelmesini önleyecektik.
- Ekonomide yapısal tedbirleri alacak, üretimi destekleyecektik. Merkez Türkiye projesini hayata geçmeye başlayacak işsizlerimize yeni iş olanakları yaratacaktık.
Eğer koalisyon hükümeti kurulmuş olsaydı;
- Emeklilerimiz bu kurban bayramında ilk ikramiyelerini alacaktı.
- Taşeronlaşma kalkacak, bir milyon işçi kadroya alınacaktı.
- Asgari ücret 1500 TL olacaktı.
- Çiftçilerimiz mazotun litresini 1.5 TL’ye almaya başlayacaktı.
- Aile sigortası hayata geçecek yoksul aile kalmayacaktı.
- Kredi kartı ve bireysel kredi borcu nedeniyle yasal takibe girenlerin borçlarının % 80’ni silinecekti.
SORU 10:
Şimdi ne yapacağız?
Biz koalisyon için en baştan beri; partileri ve kişileri değil, ilkelerimizi ve halka verdiğimiz sözleri temel esas aldık. Halka verdiğimiz sözleri yerine getirmenin yollarını aradık, aramaya da devam edeceğiz.
Bu ülkede tüm eksikliklerine rağmen demokrasi var, sandık kuruluyor. Şimdi sandığa gidiyoruz. Çıkacağız alanlara ve millete olup bitenleri bir daha anlatacağız.
Ülkeyi bu sıkışmışlıktan nasıl çıkaracağımızı; demokrasiyi nasıl geliştireceğimizi, hukuk devletini nasıl ayağa kaldıracağımızı, eğitim reformumuzu, ekonomiyi nasıl büyüteceğimizi, refahı nasıl tabana yayacağımızı, toplumsal barışı tekrar nasıl tesis edeceğimizi millete anlatacağız. Tüm vaatlerimizi gerçekleştirmek için milletten tekrar yetki isteyeceğiz.
Burcu Oral Evren | Karsigazete.com.tr