Etyen Mahçupyan'ın bir zamanların ateşli AKP muhalifi Yiğit Bulut'u işaret ettiği 'oportünist' başlıklı yazısında ağır eleştiriler yer alıyor.
Üstü kapalı da olsa eleştiri dozunu artırdığı için köşesini de kaybedecek gibi görünen 'fahri' danışman ve Erdoğan'ın ifadesi ile
"afedersiniz Ermeni" Mahçupyan bir önceki "
Başkanlık ve düzeysizlik" yazısıyla da 'Başkanlık savunuculuğu'nu amigoluk haline getirip, meslekleştirenleri eleştirmişti.
Muhtemelen yakın zamanda yine Akşam gazetesinden kovulan Gülay Göktürk ile aynı kaderi paylaşacak olan Mahçupyan bunu öngörebilecek kadar donanımlı bir isim. Buna rağmen bu kendini kovdurma gayreti batmakta olan gemiyi nazikçe terkediş taktiği olarak değerlendiriliyor.
Hatırlanacağı üzere birkaç gün önce Gülay Göktürk de Mahçupyan ile Jöleli arasındaki tartışmada tarafını açıkça belli ederek Bulut'u köşesinde sertçe eleştirmiş ve bu son yazısı olmuştu. Kovulmasını ise
"bu kadar töleranssız olduklarını bilmiyordum, bu gidişat gidişat değil" şeklinde ironik bir açıklama ile değerlendirmişti.
Mahçupyan'ın tam biat konusunda eline su dökemeyeceği Yiğit Bulut'u eleştirdiği için muhtemelen kovulmasına sebep olacak
"Oportünist" başlıklı o yazısından bir bölüm:
Bu kişi bir yandan kendi gerçek niyetini gizlemeye çalışırken, çevresini ve olayları da kendi çıkarı doğrultusunda şekillendirme peşinde oluyor… Bu kişiye oportünist deniyor. Karşısındakine nasıl davranacağı tamamen kendisi ile o kişi arasındaki güç dengesi üzerine oturuyor. Eğer bir şekilde ‘astı’ ile muhatapsa otoriter bir yöntem tutturuyor, gücünü her fırsatta gösteriyor ama örneğin eksik bilgi vererek karşısındaki kişinin kendisine bağımlı hale gelmesini sağlıyor. Eş düzeyli kişilerle muhatap olduğunda ne kazanıp ne kaybedeceği muhasebesi yapıyor, karşılıksız bir şey vermemeye çalışıyor, rakiplerini oyun dışına itmek için yalan söyleyebiliyor, fitne sokabiliyor ve manipülasyon yapabiliyor. ‘Üstleri’ ile muhatap olduğunda ise yaltaklanıyor, ‘ne kadar müthişsiniz beyefendi’ klişesi çevresinde bir edebiyat üretiyor, pohpohlamalarını kendisini küçültecek raddeye kadar sürdürmekten gocunmuyor. Giderek müptezelleşmeyi bir zül olarak değil, stratejik bir kazancın gereği olarak sahneye koyuyor.
Oportünistlerin peşinde oldukları şey bir güçlü kişinin ardına gizlenerek dizginleri elde tutma isteği oluyor… Pek azı da bizzat birinci adam mertebesine kadar çıkabiliyorlar. Korktukları şey ise afişe olmak, gerçek niyetleriyle tanınmak… Birçok oportünist niyetlerini saklı tutmayı becerdiğini sanarak yaşıyor. Bunu beceremediğini hissettiğinde ise sinip gizlenmekle daha ‘cesur’ olmak arasında gidip geliyor.
Bu kişiliklerin en hızlı yükseldiği kurumsal yapılar ataerkil zihniyette olanlar. Çünkü buradaki yöneticiler saygı ve övgüye daha kolay tav olabiliyorlar. Türkiye de esas olarak ataerkil bir toplum. O nedenle içimizde çok sayıda oportünist var. Aralarında kişisel rekabet olmayacak kadar mesafe olduğunda, bu oportünistlerin birleşip ‘takım’ oluşturmasına, siyasetten pay kapmaya çalışmasına da tanık oluyoruz. Bu safha çoğu zaman karşılıklı dolduruşa gelerek saldırganlaşmayı ama aynı zamanda ne derece gülünç olunduğunu fark etmeyecek kadar ahmaklaşmayı da getiriyor. İronik olan şu ki, kazançlı çıkmak için sahnede daha fazla yer almaları gerekiyor, ama sahnede olduklarında da toplum onları daha apaçık biçimde tanıyor…
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...